Cennetten Kovuluş - Önsöz
Tanrı ilk insan olan Adem’i
yaratır. Adem’in cennette canı sıkılır. Cennette canı sıkılan Adem’e eş ve
arkadaş olsun diye Havva yaratılır. Tanrı, büyük cömertliğiyle, Adem ve
Havva’ya cennette bahşettiği nimetlerden istediklerini yiyip içerek mutlu ve
güven içinde yaşamalarını buyurur. Bahşedilen bu sonsuz nimetin bir tek
istisnası vardır. O da meyvesi yasak olan ağaçtır. Tanrı yasak ağacın
meyvesinden yememelerini buyurur. Tanrı, bahşettiği sonsuz nimet karşılığında
sadece O Ağacın meyvesini yasaklamıştır. Buyruk açık ve adildir. Adem ve Havva
cennette bolluk, huzur ve güven içinde yaşamaya başlarlar. Lakin bu ilahi
yasakla, ilk insanın yani Adem ve Havva’nın beynine ilk merak kurdu da düşmüş olur.
Ve hep olduğu gibi o kurt düştüğü beyinde kıvranmaya başlar. Merak kurdu bu,
durur mu? Sözle teskin, buyrukla men edilir mi? Beyin ölmeden o ölür mü? Tabi
ki ne durdurulur, ne yasaklanır, ne men edilir ne de beyin yaşarken o öldürülebilir.
İnsanın kendisi dışında bir şeytan var mıdır, yoksa şeytan bizzat insanın içindeki
merak duygusu mudur bilinmez ama rivayet o dur ki, şeytan Adem ve Havva’nın
fikrini çeler ve yasak meyveyi yerler. Sınırsız bir cennet hayatında insanın
ayağı gelip gidip o tekbir sınıra takılıvermiştir. Sonsuz nimete mazhar olan
insan o yasak meyveyi de istemiştir. Aslında o yasak meyvenin kendisi değil,
arkasında sakladığı bilinmezlik ilk insana Tanrının ilk buyruğunu çiğnetmiştir.
Böylece kendi yarattığı insan tarafından, ilk yasağı çiğnenen Tanrı’nın öfke ve
gazabına uğrayan insan, yaratılışındaki eksikliği ve noksanlığı tamamlaması
için dünyaya gönderilerek cezalandırılır. Ancak kendini cennetten kovdurtan insan,
tüm ilahi uyarılara karşın, eksikliğini tamamlamak için gönderildiği dünyada
iki şeyden asla vazgeçmemiştir. Cennetten kovulmasına neden olan şeytanından neşet
etmiş merakından ve hapsolduğu dünyayı, bitmez bir hırsla ve Tanrı’ya nispet
edercesine, kovulduğu cennete benzetmeye çabalamaktan…
Zayıf elleri ile yontmaya
başladığı taş ile başlayan bu serüven bu gün atomu parçalamayı bile geride
bırakmış, uzayın derinliklerine araçlar göndermiş, kaderiyle yetinmeyip ömrünü
uzatmış, yapay organlarla sağlıklı yaşama ulaşmıştır. Tüm bunların arkasında
işte o iki itici güç bulunmaktadır: Merak ve cennete duyulan özlem. Bu itici
güç her zaman hayat ve mutluluk getirmemiştir insana; bunun yanında ölüm, acı
ve yıkım da getirmiştir. Ama her acı ve ölüm her seferinde kendinden biraz daha
fazla hayat ve mutluluğun yolunu göstermiştir insana. İşte insanlığın bugün
biriken hayat ve mutluluk sermayesi böyle oluşmuştur. Bu sermaye daha hızlı
biriktirilemez miydi? Elbette biriktirilebilirdi. Ancak insan her adımının,
doğru ya da yanlış, sonunu merak edendir. Yeryüzü henüz herkes için tam bir cennete
dönüşmemiştir elbet. Fakat bu yollu tespit yapılırken insanın cennette bile
cennetle tatmin olamadığını da göz önünde tutmak gerekir. İnsan dünyada bir gün
cenneti yaratsa da bilinmelidir ki o cennetten de kendini kovdurtacaktır. Bir
sonraki öykümüzün konusu da budur.
Yorumlar
Yorum Gönder