Karadelikte Ölmek - Kaptan Zalu'nun Uzay Maceraları 3. Bölüm
Alarmın kulakları ağrıtan
gürültüsü bile kaptana ulaşamadı. Yanıp sönen kırmızı ışık, kaptanın gölgesini
kendi kanının oluşturduğu kırmızı lekeye düşürüyordu. Yazek’in metalik sesi
duyuldu. ”Karadeliğin çekim gücüne kapıldık. Motora güç verilmeli. Otomatik
kumanda acilen etkinleştirilmeli.” Kaptan bu uyarıya hiçbir tepki vermedi,
düştüğü yerde hareketsiz yatmaktaydı. Yazek alarm ikazını daha da artırdı.
Kaptan acı çeken bir yüz ifadesi ile hafifçe başını hareket ettirdi.
Yazek’in ekranında karakapan
yıldız sistemi haritası belirdi. Haritada geminin yeri olarak belirlenen nokta
ile karadeliğin ufuk çizgisi olarak çizilen yörünge arasındaki mesafe, hızla
kısalan bir çizgi olarak gösteriliyordu. Tekrar yazek’in sesi odada yankılandı.
“Karadeliğin ufkunu aşmak üzereyiz. Ana motorun acilen çalıştırılması
gerekmektedir.” Öncü-1’i ekranda simgeleyen nokta hızla yanıp sönerken, her
seferinde karadeliğin gözüne biraz daha yaklaşıyordu.
Kapı gürültüyle sarsılarak açıldı.
İçeri ikinci kaptan Kerim, elinde yeni ateşlediği silahıyla girdi. Kumanda
masasına yöneldi. Yazek’i devreye aldıktan sonra “Motora tam güç ver.” dedi. Gemi, motora verilen güç nedeniyle sarsıldı.
Kerim motora verilen güç artırılırken Yazek’in ekranındaki haritaya bakıyordu.
Gemi haritadaki seyrini değiştirmeden karadeliğe doğru sürüklenişini
sürdürüyordu. Yazek’in sesi yine
duyuldu. “Karadeliğin ufkunu aştık. Geri dönüşün mümkün olamayacağı noktadayız.”
Motora verilen güç tepe noktasına ulaşmıştı. Gemideki sarsıntı tiz bir
titremeye dönüştü. Kerim elleriyle
yüzünü kapattı. Gemideki tiz titreme, daha büyük periyotta titreme yaratarak dalgalanmaya
başlamıştı. Kerim kollarına baktı. Gemideki dalgalanma kollarında derin
titreşimler olarak parmak uçlarına kadar akıyordu. Kumanda odasında her nesne sabitlendiği
noktalardan kurtulmak için çılgınca titreşmekteydi.
Kaptan yattığı yerden başını
zorlukla kaldırdı. “ Motoru kapat gemiyi parçalayacaksın.” Sonra başı tekrar
yere düştü. Kerim kaptanın yanına koştu, başını kucağına alarak “Kaptan geç
kaldım, karadeliğin ufuk çizgisini geçtik.
Kendi gücümüzle çekimden kurtulamıyoruz.” dedi. Kaptan zorlukla nefes
alıyordu. Kısık bir sesle “Motoru hemen
kapat, parçalanacağız.”diyebildi.
Kerim, “Yazek! Motoru durdur.” dedi.
Gemideki titreme yavaşlamaya başladı. Kaptan kuruyan dudaklarını ıslatmaya
çalıştı. “Bir şansımız olabilir.” Kerim şaşkınlığını gizleyemedi. “Kaptan bizi
bu kuvvetin pençesinden ne kurtarabilir?” Kaptan zorlukla “Boyut açıcı
motorlarımız.” dedi. Biraz dinlendikten sonra devam etti. “Ön ve arka motorları
aynı anda çalıştırabilmek için…” Kaptanın takati tükendi. Sustu. Kerim “Ön ve
arka motorların aynı anda çalıştırılması geminin parçalanmasına neden olur.” dedi
Kaptan, Kerim’in itirazını
duymamış gibi devam etti. “Karadeliğin üzerimizdeki çekim gücü, bizim mevcut
boyutumuzu çökertme gücüdür aslında. Bizi, boyutlarımızı çökerterek yok edecek.
Karadeliğin üzerimizdeki gücü ile orantılı olarak motorlara güç vermelisin. İki
motora da aynı anda. Onun uyguladığı çökertme gücüne karşı motorların yarattığı
boyut açma gücü… Ön ve arka motorlar bu muazzam güce karşılık gemiyi içine
alacak sabit boyutlu bir evren parçası yaratarak gemiyi tek parça tutacak. Bu
karşıt güçler hep eşit olmalı. Fark olması, ya karadeliğin bizim boyutumuzu
çökertmesine ya da iki motorun ters yönde açtığı ilave boyutlarda geminin
parçalanmasına neden olur.” Kerim
kaşlarını çattı, gözlerini kıstı, kaptanın söylediklerini anlamaya çalışıyordu.
Öncü-1 gemisi ön ve arka kısmında
iki ayrı boyut açıcı motora sahipti. Boyut açıcı motorlar uzayda yarattıkları
mikro enerji alanlarıyla uzay zamanda ilave boyutlar açıyor, geminin hemen yanı
başında yaratılan bu ilave boyutlu mikro alanlar karşısında ise gemi, mevcut
boyutunu koruma tepkisi vererek kendini ileri atıyordu. Öncü-1, gerisinde suda köpüklü
bir iz bırakan eski çağ gemileri gibi arkasında ilave boyutlarla açılan uzay
dokusu bırakarak ilerliyordu. Öncü-1, uzayı geri itmiyor, açılan uzay gemiyi
ileri itiyordu. Açılan uzay bir müddet sonra kendi içine çökerek eski halini
alıyordu. Öncü-1’i yüksek hızlara ulaştıran motorlar bunlardı.
Kaptan, Kerim’in koluna yapıştı.
“Zaman yok harekete geç. Gemi bu baskıya daha fazla dayanamaz.” dedi. Kerim
biraz tereddütlü de olsa “Anladım.” dedi. Biraz duraksadı ve devam etti “Kaptan
bu kazanması çok zor bir kumar.” Kaptan “Kaybetmek mukadder ise masayı devirmek
en akıllıca şeydir.” Kaptan haklıydı. Gemi adeta inliyor, inleme zaman geçtikçe
metalik bir öksürüğe dönüşüyordu.
Kerim, kaptanın başını yavaşça
yere bıraktı. Kumanda masasının başına oturarak kaptanın talimatlarını yerine
getirmeye başladı. İnançsızlığı zaman zaman elini yavaşlatsa da yapılacak başka
bir şey olmadığından olsa gerek çalışmaya devam etti. Motorları çalıştırdığında
gemiyi sarsan bir gümbürtü duyuldu. Yazek devreye girerek “İki motoru aynı anda
çalıştıramazsınız. Gemiyi parçalayacaksın.” dedi. Kerim “Kumanda bende ne
yaptığımı biliyorum. “ Yazek’in metalik
sesi uslu bir çocuk gibi “Tamam “ dedi. Kerim devam etti. “Üzerimizdeki boyut
baskı kuvveti kaç givit?” Yazek’in ekranında önce 3,1 sayısı belirdi ve sayı
hızla uzayarak bulunduğu satırı kapladı. Yazek “Hızla artıyor.” dedi. Kerim
kararlı bir ses tonuyla “Her iki motora koşut olarak güç ver. Motorların
yarattığı güç buna tamı tamına eşit olmalı.” dedi. Yazek’in ekranında ikinci bir
sayı belirdi. İlk satırdaki sayıyla aynı olan bu sayı da artmaktaydı. Kerim
“Evet istediğim tam da buydu.” dedi. “Gemideki tüm sistemleri kapat ve bütün gücü
motorlara tahsis et.” Yazek “Uyku kabinlerindeki personelin yaşam desteği
kapatılacak onaylıyor musunuz?” dedi. Kerim bir an durdu “Evet onaylıyorum.” Gemi bir anda karanlığa gömüldü. Ekranda iki
satır olarak yazılı olan ve artmakta olan rakamların soluk ışığı dışında kaptan
köşkünü aydınlatan ışık kalmamıştı. Kerim, yerinden kalktı kaptanın başını
dizlerine alarak yere oturdu. Kaptan, gözlerini zorlayarak açtı. Kerim
“Emirlerinizi yerine getirdim kaptan. “ dedi. “Beklemekten başka
yapabileceğimiz bir şey yok.” Kaptan kendini gülmeye zorlayarak “Bekleyeceksin”
dedi. “Benim zamanım kalmadı. Ama umarım siz kurtulursunuz.”
Kerim “Umutlu olmaya çalışmalısın
kaptan. “ dedikten sonra “Umut etmek neye yarayacaksa…” diye mırıldandı, sözüne
devam etmedi. “Yalnız diyelim ki işe yaradı ve geminin boyutlarının çökmesini
önledik. İlk olarak bu bizi karadeliğin içine düşmekten alıkoymayacak; ikincisi
motorlara vereceğimiz güç nihayet bir yerde tükenecek” Kerim’in sözü kaptandan
bir açıklama beklediğini ima ediyordu. Konuşmaya devam etti “Öneriniz bu
bakımdan acımızı artırmak ve adım adım ölüme gidişi bize tattırmak olmayacak
mı? Doğrusu bu muydu? Belki de motorları aniden kapatarak bir anda çöken boyut
altında hızlı bir ölüme gitmek en iyi çözümdür.” dedi. Kaptan yüzündeki tebessümü artırarak “Kaybetmek
mukadder ise masayı devirmek en akıllıca yoldur dedim ya. Olacakları görmek
istemez misin? Kaç insana nasip olur
karadeliğin karanlığında olacaklara şahit olmak.”
Kerim itirazına devam ediyordu. “
Edindiğimiz bilgi de bizle birlikte yok olacaksa kime ne yararı olur bu
deneyimin? Fizikçi yanım bilgi kaybolmaz diyor. Karadelikte bile olsa…” Kerim bir
an sustu, derin bir nefes aldı. “İnsan yanım ise farklı şeyler söylüyor. Benim
idrakim sonlandıktan sonra o bilginin benim için değeri nedir ve bana ne
faydası vardır? İstisnasız her insan tüm evreni kendi idrakini merkeze
yerleştirerek algılar. Bir nevi Tanrının tahtına oturarak çevresini
değerlendirir. Evren hakkında edindiğimiz bunca bilgi, bizi bundan caydırmaya çalışsa
ve büyük resmi işaret etse de, ölümlü küçük insan her daim kendini merkeze
koyarak düşünmeye meyillidir. “ Kaptan başını salladı. “İnsanın belki de en
büyük trajedisi budur. Bir yanda evreni bilmek, onun kanunlarını keşfetmek, o
kanunları kullanma becerisine sahip olmak, öte yandan ise basit, zayıf ve
ölümlü bir bedene sahip olarak ilkel güdülere mahkûm olmak…” dedi.
“Seni anlıyorum kaptan. Baksana
boyut açıcı motorlarımızla uzayda istediğimiz yere giden bizler, şimdi
yakalandığımız karadeliğin boyut çökerten kuvvetine yine bu motorlarla karşı
koyarak çökmeyi önlemeye çabalarken, sona erecek idrakimizin, evrende hiçbir
anlam taşımayan yok oluşu karşısında ilkel güdülerimizin dayattığı korkuları
tadıyoruz. Ve her şey ama her şeyin anlamını kaybettiğini hissediyoruz. Buna
gülünmez mi? Bu da bizim trajedimiz.” Kaptana
baktı. Kaptan gözlerini tavandaki bir noktaya kilitlemiş, hareketsiz tavana
bakmaktaydı. Gemi artık inlemiyor, arka arkaya gelen gümbürtülerle sarsılıyordu.
Kaptan köşkündeki soluk ışık, kıvamlı bir şerbet gibi salınmaya başlamıştı. Daha
aydınlık ve daha karanlık yerler oluşuyor, sonra tekrar kararıyor ve tekrar
aydınlanıyordu. Işık kalabalık bir kuş sürüsü gibi dağılıyor, yeniden
toplanıyor ve sürekli yer ve şekil değiştiriyordu. Tanımadığı bir evrende
bulunduğunu anlayan Kerim’in korkusu sonuna kadar açılan gözlerinden okunuyordu.
Artık yabancısı olduğu bir evrendeydi. Aydınlanan yerlerde katılığın esnediğini
fark etti. Bir yandan sığındığı yerde duvara daha sokuluyor bir yandan da
kendini yutacak ejderha ağzını kollar gibi salınan ışığı takip ediyordu. Duvarlar,
eşyalar esniyor, doğruluyor ve sürekli dalgalanıyordu. Kerim “Bu sadece benim
gördüğüm ölümün dansı olsa gerek“ diye mırıldandı. Işık üzerinde toplandığında
kaptanı göremediğini fark etti. “Elim“ diye haykırdı. “Göremiyorum.” Elini
ileri uzattı. Eli bir görünüp bir kayboluyordu. Her şey bir görünüp bir
kaybolmaya, her şey yer değiştirip hareket etmeye başlamıştı. Işık
toplandığında kumanda masasının arkasını bile gördüğünü fark etti. Sonra tekrar
kayboldu. Görmek bilgi olduğuna göre, önüne bilgi porsiyonları uzatılıyor sonra
tekrar çekiliyordu adeta. Gözüne ekrandaki bilgi ilişti. Sayılar 11,9 ile
başlayan uzun bir sayı olarak artmaya devam ediyordu. Başını arkaya yasladı.
“Ölmek mukadder ise ölümle son dansıma hazırım.” diye mırıldandı.
Devam edecek…
Fahreddin FIRAT
Yorumlar
Yorum Gönder