Bireysel Faşizmin İnşası


Bir devlet ideolojisi olarak doğan faşizm, toplumun kayrılarak gelişim ve refahının artırılması olarak tanımlanır.  Bir araya getirilen, demet, bohça anlamlarına gelen fasces kelimesinden türetilen faşizm, bir grubun menfaatlerinin her ne pahasına olursa olsun öncelenmesidir. Tanımda kullanılan “Her ne pahasına olursa olsun” nitelemesi onun gerçek doğasını dışa vurmaktadır. Aynı zamanda faşizmin zulüm ve işkenceyle, kan ve göz yaşıyla yoğrulan tarihinin "nedenlerini" de anlaşılır kılmaktadır. Bir devlet ideolojisi olarak, insanlık tarihine kıyasla  çok yeni bir ideolojik isimlendirme olmasına karşılık faşizm, insanla yaşıt tarihsel bir olgudur. Gözden kaçan uzun karanlık tarihi, “her ne pahasına olursa kendi bireysel refahını/çıkarını öncelemek” olarak tanımlanan insan doğasının karanlık yanındaki derin ve yerleşik dürtülerle ilişkilendirilmesi halinde kendiliğinden aydınlanmaktadır.  Faşizm bu yönüyle bireyde, birey doğasında, insanla yaşıt olarak yerleşiktir. Bu yerleşik yapının gün ışığına çıkarılmasında izleyeceğimiz yol “dışarıdan içeriye” olan yoldur. Yani bireyin gözlemlenen davranış kalıplarından hareket ederek faşizmin içerdeki yuvasına yönelen bir yoldur bu.
Faşizmin görünür kılınmasını sağlayan ilk şart; ortada bölüşülebilecek bir zenginlik, menfaat veya yararın varlığıdır. Buna kısaca “Haz Kaynağı” diyelim.  Doğal olarak haz kaynağının bir sınırının olması yanında, birey bazında mutlak veya nisbi azalma eğilimi göstermesi gerekmektedir. Bu azalma eğilimi insan doğasındaki bireysel menfaatini koruma güdüsünü kamçılamakta ve onu görünür kılmaya zorlamaktadır. Aksi takdirde, yani haz kaynakların sınırsız olduğu cennette faşizmin görünür olması mümkün değildir. Ama cehennemde durum farklı olacaktır. Cehennemin sahanlığında kısa sürelerle soluklanma hakkı için faşizan bir örgütlenme pekâlâ mümkün olurdu. Hava gibi birey başına düşen miktarının azalması söz konusu olmayan fayda veya yarar paylaşımında da faşizm görünür olmayacaktır. Çünkü herkese yetecek hava vardır. Haz kaynağının maddi olması gerekmediği gibi mevcutta hazır bulunması da gerekmemektedir. Farklı vadelerde, hatta hayatın ötesine uzanan bir vadede gerçekleşebilecek bir haz kaynağı olabileceği gibi, maddi bir karşılığı olmayan kendini güvende hissetme ya da tehdit altında hissetmeme duygusu da veya farklılıklardan kurtulmanın verdiği güven duygusu da bir haz kaynağı olabilir.     
Faşizmin görünür kılınması için ikinci şart, haz kaynağının yeniden paylaşımının mümkün görülebilmesidir. Yeniden paylaşım bireye düşen payın artırılmasının mümkün görülebilmesini ima eder. Bu bir eşiktir aynı zamanda. Haz kaynağının, hâlihazırdaki paylaşımının -adil veya gayri adil olmasından bağımsız olarak- güçlü toplumsal ve ahlaki kabuller, yasalar, kurallar veya fiziksel güçle korunuyor oluşu, bireysel faşizmin doğumuna engel teşkil eder. Bu yönüyle kurulu düzene her bireysel veya toplumsal isyan, doğası gereği kendiliğinden, faşizmin inşasının ilk iki şartını yerine getirmiş sayılır. Bir toplum ve/veya birey ayıplanacağı, kınanacağı, engelleneceği,  bedel ödeyeceği ve ya kaybedeceğini düşündüğü bir çıkar savaşına girmeyecek ve faşizan bir yapının semirip gelişmesine olanak sağlamayacaktır.  
Üçüncü şart ise haz kaynaklarına erişimin “her ne pahasına olursa olsun” amaçlanmasıdır. Bu şart, medeni kriterler olarak nitelenen; yani ahlaka, genel insani kabullere ve evrensel hukuka uygun menfaat elde etmeninin dışında kalan bir alanı işaret etmektedir.    
İlk iki kriterleri aynı anda biraya getiren birey ve toplumlarda üçüncü kriteri hayata geçirmek kolaylaştığı için faşizan davranış ve yapılar dağdan yuvarlanmaya başlayan çığın önlenemezliği gibi kendiliğinden zemin bulup gelişmeye başlar. Bu, açık bir yaranın iltihaplanması gibi kendiliğinden ve doğal olarak işleyen bir süreçtir.
Bu şartları sağlayan bir toplulukta faşizm, doğal ve önlenemez bir şekilde, mümkün olan en geniş toplum kesimini veya milleti esas alarak gelişmeye başlar. Faşizm, elde edilen veya vaat edilen haz kaynakları, tatminkâr düzeyde olduğu sürece bu en geniş toplum kesimiyle gelişimine devam eder. Fakat er veya geç haz kaynaklarının sınırlı doğası nedeniyle elde edilen nispi kazanımlar azalmaya başlar ve yola çıkılan topluluğun çeşitli kriterlere göre küçültülmesi zorunluluğu doğar. Çünkü bölüşülecek kaynak azalmakta ve bölüşenler artmaktadır.  Sadece nispi olarak azalan bir gurubun aldığı payın artırılabileceğine dair “saadet zinciri ilkesi” devreye giriverir.  Bu nedenle faşizan yapılar her zaman azalan kaynaklara paralel olarak iç bölünmelere ve yeni dışlamalar yaratarak, gittikçe küçülen ancak kaynak payı artan seçkin bir toplum kesimine dayanma eğilimindedir. Bu aşamada azalan kaynaklardan dışlanan kesimleri, maddi olmayan vaatler, korku, şiddet veya tehditle dış halka olarak bir arada tutulması başarılmalıdır. Çünkü maddi zenginliği herkese dağıtmak anlamsızdır ve faşizmin çıkış amacına taban tabana zıttır. Bu süreç faşizmin neden “bölmek eğilimi” gösterdiği ve neden ilelebet yaşayamadığını ve eninde sonunda neden mutlaka şiddet ve teröre başvurduğunu gösterir.  
Faşizm toplumu biz ve onlar olarak bölerken hangi farklılıkları kullanır? İnsanlar arasındaki her türlü farklılık bu süreçte ayraç olarak kullanılabilir. Din, mezhep, etnisite, coğrafi aidiyet, cinsiyet, deri rengi vs. Hatta kriterleri yerine getirdiğinde yüzük parmağı işaret parmağından uzun olanlar bile kendilerini diğerlerinden ayırmaya kalkabilirler.
Masum ve makul amaçlar için kurulan meslek örgütleri, hemşeri örgütleri, cemaatler, birlikler vb. oluşumlar dahi yukarıda saydığımız ilk iki kriteri ayni anda bir araya getirebilseler hemen nevi değiştirmeye faşizan bir yapıya bürünmeye eğimlidirler.
 “Neden böyle olur?” sorusuna verilebilecek cevap şudur;“İnsanın doğası böyledir.” İnsan her ne pahasına olursa olsun varlığını sürdürme güdüsüne sahiptir. Ve insan en kolay yoldan başlayarak bunu gerçekleştirmek ister. Faşist eğilimler de varlığını sürdürmeye dönük en kolay menfaatlenme, kazanma ve yararlanma yoludur. Bu gerçekle yüzleşen insan, uzun erimli ortak çıkarları korumaya dönük kurallar olarak dini, ahlaki, devleti ve hukuku yaratmıştır(ancak bunların bile faşizmin bölme ve ötekileştirme aracına dönüşmesinin önüne geçilememesi de insanın doğasındaki temel ironidir.) İşte bu kurallar bütününe medeniyet denir. Bu bakımdan medeniyet, insanın varlığını sürdürmesinin en kolay( ancak faşizan olan) yollarını tıkayan ve insanı daha zor ancak genel ve uzun vadeli menfaatlerle uyumlu yollara yönelten kurallar bütünüdür. Başka bir ifadeyle medeniyet, insana varlığını sürdürmenin zor ancak en meşru yolunu gösterir. Bu nedenle faşist olmak kolay ve fıtri iken medeni olmak zor sonradan elde edilen bir meziyettir.

Fahreddin FIRAT

Yorumlar