Zürk Kavminin Trajik Hikayesi


Alçalan güneş, ağaçların gölgesini uzatarak odanın penceresine ulaştırmıştı. Adam, masasından kalktı pencereye yöneldi, üst üste yığılmış kitap yığını onu durdurdu. Kitapları sabırla kaldırdı, etrafına bakındı, nereye bırakabileceğini düşündü ve başka bir kitap tepesinin üzerine bırakarak pencereye ulaştı. Perdesini açtığı pencereden odaya hafif bir ışık süzüldü. Gölgesi penceresine vuran ağaçlara baktı. Belli belirsiz bir tıklama duyuldu. Adam kapıya bakarak "Buyrun" dedi.
 Açılan kapının arkasından genç bir kadın göründü.
-Erken mi geldim?
Adam kadına doğru giderken,
-Hayır, tam zamanında geldin.  Eliyle masanın üzerine özenle yerleştirilmiş kâğıt destesini gösterdi.
-Nihayet bitti. Lütfen otur. Henüz fakslamadım. Birazdan çıkabiliriz.
Kadın başıyla onayladı ve kendisine gösterilen koltuğa oturdu.
-Bilim dünyasında ses getirecek bir çalışma... Kadın devam etmedi sözü adama bırakmış gibiydi.
-Evet, ses getireceğini tahmin ediyorum. Ancak bilim dışı çevrelerden de yoğun tepki göreceğini tahmin ediyorum. Belki beni ırkçılıkla suçlayacaklar. Ama teorimi dayandırdığım delillerin güçlülüğü, sığınabileceğim yegâne sığınak olacak.
Genç kadın sözü alarak,
-Makaleni yazarken etki altında kalmamak için hipotezlerini kimseyle, hatta benimle bile, paylaşmazsın. Artık makalen yayınlanmaya hazır hale geldiğine göre, seni yıllarca meşgul eden bu araştırmanın içeriğinden bahsedersin umarım.
Adam utangaç bir tebessümle başını salladı. Rahat koltuğuna oturdu, gözleri uzakları tarar gibiydi. Masadaki piposuna uzandı.
-Zürk kavmini duymuşsundur; hani trajik şekilde kaybolan ırk...
Kadın başını salladı. Adamın sözünü kesmemek için konuşmadı. Meraktan gözleri büyümüştü. Adam devam etti.
-İşte bu kavmin yok oluşu üzerine yazılmış bir makale... Masadaki kâğıtları gösterdi. Kâğıt destesinin üzerinde “GENOHİSTORİK: GENETİK İLKELER IŞIĞINDA TARİHİN YENİ ANALİZİ, ZÜRK KAVMİNİN YOK OLUŞU” yazmaktaydı.  Adam devam etti.
-Zürk kavmi, dediğim gibi, trajik şekilde tarih sahnesinden silinmiş bir ırktır. Bu güne kadar yok oluş nedenlerinin somut olarak ortaya konamaması beni bu araştırmaya yöneltti. Zürk kavminin yok oluşundaki esrar, ırkın yok olmadan önce fizyolojik olarak yaşadığı ve kimsenin bu güne kadar bilimsel olarak izah edemediği değişiklikte yatmaktadır.
Kadın suskunluğunu sürdüremedi.
-Nasıl değişikliklerdi bunlar? Adam piposundan bir nefes çekti.
-Zürkler son zamanlarında bu güne kadar hiçbir bilimsel çalışmanın aydınlatamadığı şekilde erkek ve kadın ayrımı olmadan kaba etlerinde, yani popo bölgelerinde kütle ve hacim artışı yaşamaya başlamışlardı. Bunlar tarihi kayıtlarda mevcuttur. Bu kütle ve hacim artışı tedrici olarak gerçekleşmiştir. Aynı zamanda kaba etlerinin ağırlık merkezi yerden yükselmiş, bunu dengelemek için omurga bel bölgesinden öne doğru eğilmiştir. Artan ağırlık nedeniyle bacak kemiklerinde görülen kalınlaşma ise ayrıntı bir konudur. Irkın yok oluşunda bu fenotipik değişim doğrudan neden olamazdı. Bunun farkındaydık. O zaman ne sebep oldu bu yok oluşa? İşte bu noktada genetik imdadımıza yetişti. Bu ırktan geriye kalan küçük bir insan topluluğu ülkenin dağlık ücra yerlerinde hala yaşamaya devam etmekte. Bu yarı ilkel kabileden aldığımız kan  ve doku örnekleriyle yaptığımız genetik çalışma, sadece bu vakanın anlaşılmasını sağlamakla kalmadı. Yeni bir araştırma alanını da yarattı. İşte Genohistorik böyle doğmuş oldu.
Adam odanın içinde dolanmaya başlamıştı. Düşünceli idi. Konuşacağı zaman aniden duruyor, kadına dönüyor ve anlatmaya devam ediyordu.
-Tarih yeniden yazılacak. Sadece tarih değil, tüm sosyal bilimler yeniden yazılacak. Genetik incelememizde fenotipik değişimin tek başına gerçekleşmediğini, hormonal yapının da değiştiğini tespit ettik.  Bu değişiklik agresif kişilik özelliğini artırıyor, meydan okuma, kafa tutma, diklenme tabir edilen irrasyonel davranışlar yaratıyordu. Enteresan bir diğer tespit ise bellerindeki eğilme arttıkça gündelik dilde basit ve yalın bir anlamı olan "dik durma" fiilinin garip şekilde özgürlük, bağımsızlık, esarete başkaldırma, diz çökmememe gibi anlamlar taşıyan milli bir metafora dönüştüğünün yazılı kayıtlarda görülmesidir. Mesela Zürkler kokmuş kara gölün suyuyla yaşayabileceklerini iddia ederek, komşu kabilelerle uzlaşmayı, teslim olma olarak yorumlamış ve temiz nehir suyuna ulaşmayı reddetmişlerdir.  Tarih bunu açıklayamıyordu. Yaşanan salgında binlerce insanın öldüğü biliniyor. En trajik olan da Zürklerin o devrin modern sayılan silahlarıyla donanmış en güçlü ordusuna, atalarının silahlarıyla saldırmalarıyla ortaya çıkmıştı. Saldırdıkları ordunun komutanı bunu bir savaş taktiği sanmış, uzun süre karşı saldırı emri verememişti. Sonra anlaşıldı ki Zürkler atalarının silahlarıyla modern bir orduyu yenebileceklerine gerçekten inanmaktalar. Tabi savaş, koca bir kavmin yok oluşuyla sonuçlandı. Fakat sorular bununla bitmedi tabii. Bu fenotipik değişim neden ortaya çıktı? İşte genetik bir kez daha imdadımıza yetişti. Cevap genetik ile ekonomi tarihinden geldi. Değişimden önce kavim, kısa bir refah dönemi yaşamıştı. Tüketim davranışları değişmiş, beslenme alışkanlıkları farklılaşmıştı. Tarihsel kayıtlara göre daha önce karbonhidrat ağırlıklı beslenen kavim, bu refah döneminde protein ağırlıklı beslenmeye başlamıştı. Beslenme alışkanlığında görülen bu değişim sağlıklı bir değişim olmasına karşılık neden fenotipik bozulmayı tetikledi?
Adam, kendi sorusunun cevabına sahip olmanın rahatlığıyla sırıttı.
-Bir gen tespit ettik. Bu gen bahsettiğim değişikliğe neden oluyordu. Fakat bu gen tüm insanlarda bulunuyor. Peki, neden bu gen Zürklerde aktive oldu? Sorunun cevabı şuydu: İnsanda bu geni baskılayan bir başka gen grubu bulunurken, Zürklerde bu aleller bulunmamakta. İşte kilit nokta budur.
Kadın derin bir nefes aldı.
-Yani beslenme değişikliği koca bir kavmin yok oluş zeminini hazırladı öyle mi?
Adam sözü alarak,
-Tarihsel zemini hazırladı diyelim. Tarihsel dinamikler de kavmi yok etti. Kadın araya girdi.
-Arta kalan küçük bir topluluktan bahsettin, nasıl yaşıyorlar şimdi?
-Kavmi yok eden o trajik savaştan sonra kalan küçük bir grup dağlık alana çekildi, açlık ve hastalıkla kırılmaktan kurtulanlar mecburen kadim beslenme alışkanlıklarına döndüler ve hayatlarını sürdürüyorlar, tabı yaşadıklarına hayat denirse... sözünü yarım kesti.
 Adam masada duran kâğıt tomarını faks makinesine yerleştirdi. Faks, sayfaları birer birer midesine indiriyordu sanki. Adam kadına döndü.
-Çıkalım mı?
Kadın, hüzünlü yüz ifadesinden kendisini kurtaran bir tebessümle “Tabii” dedi.
Adam ceketini aldı. Kapıyı kadının geçmesi için açtı. Kadın tam kapıdan geçerken durdu. İşini tamamlamış faks makinesine bakarak
-Bu güne kadar zenginliğin iyi bir şey olduğunu düşünürdüm. Ama görüyorum ki zenginlik, kısa da sürse, herkes için iyi bir şey değil.
Adam yüksek bir kahkaha attı.
-İnsan ne istediğine dikkat etmeli.
Sonra makinenin altında biriken kağıtlara baktı.
-Sanki eksik kalan bir özlü söz, söylenmemiş bir deyiş, bir slogan, bir son söz var gibi...
Açılan kapıdan dışarı çıkmış olan kadın, muzip bir gülümsemeyle adama baktı.
-Bırak onu da okuyanlar söylesin.    

Fahreddin FIRAT


Yazarın notu: Bu öykü kurgudur ve hiçbir kavimle ilgisi bulunmamaktadır. 

Yorumlar