Benim Canım Neden Risotto Çekmiyor?
Canım neden risotto çekmiyor? Araştırıp
öğrendim ki risotto İtalyan yemeği imiş. Et suyu ve sebze ile pişirilen bir pirinç
yemeği… Tadını bilmem, kokusunu bilmem; hiç yemedim. Lakin sorum hala cevap
bulamadı. Neden benim canım risotto çekmiyor? Tereyağlı pirinç pilavını
özlerim, severim, canım çeker, zaman zaman gözümde tüter de risotto aklıma bile
gelmez. “Muhterem hayatta tatmadığın bir yemeği neden özleyesin ki?” dediğinizi
duyar gibi oluyorum. Ama pirinç pilavını özlüyorum; neden? Beynim pirinç
pilavını risottoya göre daha besleyici bulduğundan mı? Metebolizmam risottoya
ihtiyaç duymuyor da pirinç pilavına yaşamsal bir ihtiyaç mı duyuyor? Bir
İtalyan olsaydım bunun tam tersi bir durum mu söz konusu olacaktı? O zaman metabolizmam
risottoya yaşamsal bir ihtiyaç mı duyacaktı? Aslında cevabı belli sorular
bunlar. Bedenimizin beslenmesi bakımından risotto veya kuru fasulyeli pirinç
pilavı arasında yaşamsal bir fark yok. O zaman canım neden pirinç pilavı çeker
de risotto çekmez? Çünkü pirinç pilavının tadını bilirim, lezzetine aşinayım ve
tabii ki tadına alıştığımdan pirinç pilavını özlüyorum. Milli mutfak kültürümüzün en önemli lezzetidir. Çocukluğumuzdan başlayarak pirinç
pilavının tadına alışırız, severiz ve doğal olarak özleriz. Bu özlemin nedeni pirinç
pilavının beslenmemiz açısından “mutlak bir değer” taşıdığından değildir. İnsan
bilmediğini, deneyimlemediğini, tanımadığını, tanışmadığını, alışmadığını
özlemez, arzulamaz, istemez, değer atfetmez ve dahi sevemez.
Yabancı bir ülkeye henüz yerleşen
bir yakınım bir gün bana “Türkçe fıkra anlatmayı ve dinlemeyi özledim.” demişti.
O günden beri bu özlemin nedenini merak
ederim. Neden bir insan Türkçe fıkra anlatmayı ve dinlemeyi özlesin ki? Türkçe,
diğer dillere göre - örnek olarak İngilizceye kıyasla- dil bilgisel olarak fıkra anlatmaya daha uygun
bir dil mi? İfade gücü diğer dillerden daha mı yüksek? Öğrenilmesi ve konuşması
daha kolay bir dil mi? Ya da Türkçenin yapısı, beynimizin konuşma merkezine muhteşem uyum
gösteriyor da ondan mı? Bu sorulara “evet” cevabını vermemiz için elimizde
bilimsel hiçbir bilgi bulunmuyor. O halde bahsettiğim yakınım neden Türkçe
fıkra anlatmayı ve dinlemeyi özlüyordu? Cevap, annesinin bebekken onun kulağına
Türkçe ninniler söylemesinde olmasın?
Evet. Çünkü Türkçe, annesinden
ilk duyduğu, her detayına hâkim olduğu, anlamak ve konuşmak için ekstra hiçbir
çabaya gereksinim duymadığı dildir; yani ana dilidir. Ana dili Türkçe olduğu
için Türkçe fıkra anlatırken de dinlerken de tüm dikkatini dil bilgisi detaylarına
odaklamak yerine fıkradaki ironiye odaklayabiliyordu. Buna karşılık yeni
öğrendiği İngilizce dilinde dinlediği veya anlattığı bir fıkranın taşıdığı
ironi, onun bakımından, çözümü gereken dil bilgisel denklemlerle örülmüş
durumdaydı. Bu nedenle Türkçe fıkra dinlemeyi ve anlatmayı özlemişti yakımın;
kendiliğinden, kolay, ek çaba sarf etmeden ve alıştığı gibi. Tanıdık ve aşina
olduğu bir atmosferde hissedebiliyordu kendini o an. Aradan uzun yıllar
geçtikten sonra, bugün güzel İngilizce fıkralar anlatıp, anlatılan İngilizce fıkralara
gülebiliyor. Zevk aldığı kesin.
Milli yemekler veya diller için
ileri sürdüğümüz bu iddiamızı, milli kültürlerin birer parçası olan her “kültürel
öğeyi” kapsayacak şekilde genişletebiliriz. Sevmek, arzu etmek, aramak, ihtiyaç
duymak ve dolayısıyla değer atfetmek için tanımak, tanışmak, denemek, öğrenmek
gerekir. Bir adım daha ileri giderek milli kültürel öğelere bağlılığımızı
besleyen duygularımızın evrensellikten, bilimsel zorunluluktan ve dahi kültürümüzün
“mutlak” bir değer taşımasından değil, bizzat içine doğduğumuzdan,
alıştığımızdan, aşina olduğumuzdan kaynaklanabileceğini göz ardı etmememiz
gerekir. Kendi milli kültürel öğelerimize
bağlılığımız, onların “mutlak ve evrensel” bir değer taşıdığından değildir.
İnsan yaratımı olan her şey gibi
kültürel öğeler de, mutlak bir değer
taşıma ve evrensel olma iddiasında bulunamazlar. Bulunsalar da, bu evrensellik iddiası
evinde kendi kendilerine iken göze güzel görünür ancak dışarıda yetersizliğiyle
yüzleşmek zorunda kalır. Çünkü zamanı ve mekânı aşan evrensellik iddiası,
rakipleri karşısında mutlak hâkimiyet sergilemeyi zorunlu kılar. Bu gün dünyada
hiçbir kültürel öğe, tam manada ve zamanı aşarak mutlak evrensel olma
niteliğine sahip değildir. Dün olduğu gibi bugün de insanlar karşılaştıkları
sorunlara en uygun çözümler bulurlar. Sahip olunan teknoloji, ekonomik yapı,
coğrafya, iklim gibi dış koşulların belirlediği çözümlerdir bunlar. Bu çözümler
işe yaradıkları müddetçe yaşar, sonra kaybolur veya evrilirler. Konuşulan dil,
yaşanan din ve gelenek de dâhil, yaratılan her bir kültürel öğe, karşılaşılan
sorunlara bulunan yerel çözümlerdir. İşte yaşayan bu çözümlerin toplamına “yaşayan
yöresel kültür” denir. Yaşayan yöresel
kültürler de yaşayan milli kültürü meydana getirir.
Kültürler, bilim ve teknoloji
gibi mutlak bir değer taşımıyorlarsa onları değerli kılan nedir? Kültürleri o
kültürün mensupları için değerli kılan şey; kendilerine tanıdık ve aşina
gelmesi ve içerisinde kendilerini güvende hissetmeleridir. Diğerleri için
farklı bir kültürü değerli kılansa, insanların karşılaştığı benzer sorunlara, bulunan farklı çözümlerin insanda yarattığı
şaşkınlık duygusudur. Tabii farklı bir kültür karşısında şaşırmak, hayret,
merak, ilgi duyabilmek ve dahi sevebilmek ancak kendi kültürüne “mutlak” bir
değer atfetmemekle mümkün olur. Yoksa dünya düzdür, sadece iki renk vardır, İyi
doğru güzel bizdedir diğerleri ziyandadır, onlar eksiktir, noksandır, saçmadır
vs.vs. Bu nitelikleri sıralamaya devam ederseniz eğer; kendinizi hangi faşistin,
hangi fanatiğin, hangi Nazi’nin, hangi bağnazın yanında slogan atarken bulursunuz
bilemem.
Pirinç pilavına dönersek “Bir
tabak pirinç pilavı dünyaya bedeldir.” desem güler misiniz bana? Ya “Türkçe
dünyada en iyi fıkra anlatılan dilidir.” desem?... “Tabağına, şehriyesine,
üstündeki nohutuna bin can feda benim pirinç pilavıma" desem iyice
çocuklaştığımı mı düşünürsünüz? Lakin bu cümlelerin özü itibariyle tıpa tıp benzerlerini
koca koca adamlar her gün söylüyor. Onlara gülmüyor, hararetle alkışlıyorsunuz.
Acaba şimdi İskandinav halk
şarkıları mı dinlesem?
Yok yok Orta Anadolu türküleri dinleyeyim.
Yorumlar
Yorum Gönder