Siğil
Ben iyiliksever bir insanım. Babam hep söylerdi “tenkit etme evladım,
düzelt” diye. Yardımseverliğim bundan olsa gerek. Yanlışa dayanamam, hatayı görmemezlikten
gelemem, noksana “bana ne” diyemem. Bebek arabasından sarkıp yerde sürünen
örtüyü gördüğümde o an hayatımda başka ne varsa kaybolur. Yolcusunun kapıya sıkışan pardösüsü için
taksinin arkasından saatlerce koştuğum olmuştur. Her an uçuşacak bir gazete
titreşirken rüzgârda, o masada tedirgin
olurum. Başka hiçbir şeyi düşünemem. Bana
gülüyorlar biliyorum. Ama küçük ihtimaller ormanında yaşamıyor muyuz? O küçük ihtimaller ki küçük dikenleri olan
koca çalılıklar gibi çepeçevre sarmamış mıdır bizi? Görmezden gelinen her
ihtimal, küçük dikenler gibi canımızı acıtmıyor mu? Ben böyle biriyim. Bu huyum
nedeniyle bugün buradayım. Hep kaçtığım kalabalıkların tam ortasına düştüm. Yamuk duran bir kravat, düzgün kapanmamış etek
fermuarı, dosyadan başlarını çıkarmış kâğıt tomarları arasında aklımın
cehenneminde debelenirken, avukat hanım beni işaret ederek “sanık müvekkilimin
gözünü kaybetmesine neden olmuştur. “ dedi. Kaybolmak aranıp bulunamamaktır,
arzu edip ulaşamamaktır. Adamın gözü neden kaybolsun, kalın bandajın altında
olduğunu hepimiz biliyorduk. Kaybetmek benimkisi gibi olur. Ben babamı
kaybettim. Bir daha da bulamadım. “Yerine
tam oturtulmamış mil yerinden fırlamış.”
dediler. “Yerine tam oturmamış mil” sözü o günden beri zihnimde dönüp
durur. O mil yerine tam oturtulsaydı ben babamı kaybetmezdim. Avukat hanım
devam ediyordu beni işaret etmeye “Müvekkilimin sağ gözünün hemen altındaki
siğili oradan koparma fikrine neden kapıldığı bilinmez ama…” Adamın yüzünde
üçüncü bir göz gibi duran o siğili görür görmez, onu oradan söküp almam
gerektiğine karar vermiştim. “Müvekkilim sanığa iş ve kalacak yer vermiştir. Bu
âlicenaplığı işte böyle sonuçlanmıştır. “ Kadın bu kez sağ gözünde kocaman bir
bandaj olan ustamı işaret ediyordu. Ustam atölyenin arkasında yarısı atık
eşyalardan oluşan tek pencereli odayı bana kalmam için vermişti. Dağınık, biri
ötekine uymayan eşyaları bir türlü düzene sokamadım; penceresi tam kapanmayan
oda, kırılan kullanılmayan eşyaların çöpe gönderilmeden önce bir araya
toplandığı bir yerdi. Yılların birikimi olan
renk renk lekelerin kaotik bir desenle süslediği çökük bir yatak, sadece tek
tekeri yerinde başı eğik sandalye ve her dokunuşta kısa ayağı tarafına yatan
masa kullanılabilecek yegâne eşyalardı. Başımı nereye çevirsem bir yanlış, bir
eksik vardı. Doğrusu ayazda geceleyen biri için makul bir konfor sunduğu
söylenebilirdi. Fakat ben o adam değildim. Odaya girdiğim anda işkencehaneme
girdiğimi anlamıştım. Bu nedenle ilk gecemi kapının önünde, yıldızların altında
titreyerek uykusuz geçirdim. Yeni bir hayat kurmak için iyi bir fırsat
olabilirdi. Ama düzeltilecek o kadar çok şey vardı ki, tüm gece boyunca kafamda
sıralayıp durdum. Tüm olası seçeneklerde ustamın yüzündeki siğil, ortadan
kaldırılması gereken ilk şey oluyordu. Zordu
biliyorum ama adam beni anlamadı, direnmeseydi yere yatırıp göğsünün üstüne
oturmayacaktım, başını sağa sola çılgınca sallamasaydı, bıçağımın ucu gözüne
kavisli bir kesik atmayacaktı. Ama kendimi anlatamadım. İsyanım öfkemi tetikledi,
derin bir nefes verdim. Yanı başımda duran muhafız ağırlığını sırayla
bacaklarında gezdirdikten sonra tepemden bana baktı. Yukardan aşağı doğru
süzdüğüm muhafızın belindeki tabancaya gözüm ilişti. Tabanca kılıfının horoz
atkısının kopçası açıktı. Bu büyük bir tehlike yaratabilirdi. Silah düşebilir, ateş
alabilirdi. Kelepçeli ellerimi hızla kılıfa uzattım. Kopçayı kapamaya
çalışırken muhafızın eli elimin üzerine bindi. Elimi kurtarmak isterken silah
kılıftan yarım çıkmıştı; bir silah sesi duyuldu. Muhafız inledi, basamadığı
bacağı nedeniyle yere düşünce elimde silahla kalakaldım. “Silah” diye bağırdı
biri. Salonda bulunanlar kapıya doğru koşmaya çalışırken bir silah sesi daha duydum
Göğsüme yumruk yemiştim, soluğumu alamıyordum. Göğsümdeki yangı genişliyordu.
Kendime baktığımda babamın o gün giydiği tulumunda gördüğüm kan lekesine
benzeyen kırmızı lekenin yavaşça büyümekte olduğunu gördüm.
Fahreddin FIRAT
Yorumlar
Yorum Gönder