Sarhoş
Tabi ki oturabilirsiniz. Müsaade
edin şu dosyalarımı alayım. Buyurun şimdi oturun. Öteki olsa bu dosyaların yere
bu şekilde konulmasına şiddetle karşı çıkardı. Efendim ben muhasebeciyim,
bunlar şirkete ait belgeler. Malum bugün Cuma, hafta sonu çalışmak için yanıma
almıştım.
Bilirsiniz alkol insanları farklı
farklı etkiler. Sizi rahatsız edersem lütfen beni uyarın. Anlayışınız için
teşekkür ederim. Kendimi tanıtmama izin verin; ismim Ali Orhan, az evvel
söylediğim gibi muhasebeciyim. Bayım sizi
bu barda daha önce hiç görmedim; ilk defa mı geliyorsunuz? Demek ilk defa
geliyorsunuz. Yükselen yeni şehrin kenara ittiği, pek değişmemiş yerdir buralar.
Buraya tesadüfen yolu düşmez insanın. Yeri boş kalmış bir kayıp, geçmişten
koparılamayan bir bağ veya ne aradığını bilmeden umutsuzca geçmişi eşeleme
arzusu olabilir sizi buraya getiren. Ya da ruhsuz bir tesadüfler dizisidir sizi
buraya getiren. Kusura bakmayın sizin burada olma nedeninizi kurcalamak gibi
bir niyetim yok. Kimsenin gözlerden uzak tuttuğu hayatını merak etme yaşımı
çoktan geçtim ben. Bilir misiniz, bağışlayın nereden bileceksiniz ama hani ağız
alışkanlığı bir cevap beklediğimden değil. Ben ilk gençlik yıllarımı az
ilerideki bir evde geçirdim, yarım yüzyıl önce. Yüzyıl! Hani tarihçilerin pek
çok önemli vakayı içine sığdırdıkları zaman birimi var ya işte ondan. Ne
hatırlıyorsun diye sorarsanız eğer, cevabım oldukça kısadır. Benden uzaklaşan,
uzaklaştıkça küçülen bir avuç gençlik hatırası. O gün hissettiklerimden kalan
kırıntılar. Bu kırıntılar yaşadığımı hatırlatıyor. Beni buraya bağlayan da bu
işte. Efendim, bana verdiğiniz sözü size hatırlatmak isterim; sizi rahatsız
edersem lütfen beni ikaz ediniz. Çünkü dinlemek, anlamak istemeyene anlatılan
anılar, istenmeyen çocuklar dünyaya getirmek gibidir. Öyle mi, beni
uyaracağınızdan emin olayım o zaman, teşekkür ederim. Ötekinin beni hapsettiği kafesin kapısını ne
zaman açık bulsam dışarı çıkarım. Susturulmuşluğumu telafi edercesine duraksız
bir konuşma arzusuna kapılırım. Bu bar benim özgürlük mabedimdir. Ne yazık ki
özgürlüğüm, bu barın duvarlarını aşamıyor. Gün ışığını, kafesimde yine kilitli
olarak karşılayacağım. Şimdi bunu boş verelim. Ben az ötedeki dar sokakta bulunan iki katlı
bir evde doğmuşum efendim. Balkonsuz evimizin kare kemerli büyük pencereleri
vardı. Yüksek tavanlı dar giriş, gerideki kapıyı gizlerdi. Zemin katın desenli
demirlerle korunan küçük pencereleri vardı. Girişin üstündeki küçük mutfak penceresinde
beline kadar sarkan annemin silüeti belirdiğinde sokak molam sona ererdi. Kenar
sütunlara, çıkıntı verilerek binaya sahte bir taş bina görüntüsü verilmişti.
Sahte demişken aziz dostum...Neyin gerçek neyin sahte olduğunu sorarsanız
bilmiyorum. “Gerçek nedir?” onu da bilmiyorum. Artık emin değilim. Bu bara her uğradığımda dönüşte mutlaka önünden
geçerim. Her seferinde mutfak penceresinin önünde durup, annemin pencereden sarkıp,
bana sesleneceğini hayal ederim.
Tabi öteki bu söylediğimi, bara
gelirken yapmaz. İnanın onu tanısanız berbat bir egoist olduğunu hemen
anlarsınız. Kendini çok ciddiye alır, işini, sahip olduklarını dünyada
ulaşılmaz şeylermiş gibi görür. Ona göre ben duygusal bir işe yaramazımdır. Gerçekçilikten
bahseder durur. Bana söylediklerinin gerçek olduğunu söyleyip durur. Ona göre
saçma duygusallığın bize kazandıracağı bir şey yokmuş. Bayım inanın bana o hiç âşık
olmadı. Anlayabiliyor musunuz? Bilemezsiniz tabi lafın gelişi söylüyorum. Ama
benim gençlik aşkımı hep küçümser, eleştirir. Şimdi olduğum gibi özgürlük
zamanlarımda, onu arayıp bulmak ve onsuz geçirdiğim zamanı telafi etmek için
aldığım tüm kararlarımı, ettiğim tüm yeminlerimi ertesi gün yanı gün ağardıktan
sonra elinin tersiyle bir kenara iter, ciddiye almaz; hatta benimle alay eder. O
alaycı gülmesini görseniz ondan nefret edersiniz. Ona göre tüm hayatım saçma
bir duygusallıktan başka bir şey değildir. Benim için parmağını oynatmaz, bütün
kararlarımı geçersizleştirmek için uğraşır. Bakın aziz dostum, ama bu sefer
farklı; kararımı verdim. Gençlik aşkımı arayıp bulacağım. Evleri hemen
karşımızdaydı. Uzak değildik birbirimize ama aşkımızı da dile getiremedik.
Bilin bakalım kimin yüzünden? Evet müsebbibi bulduğunuzu anladım
bakışlarınızdan. Her karşılaştığımızda dakikalarca bakışır, o bakışın
taşıdıklarıyla yetinirdik. Ne o cesaret edip bir adım attı, ne de ben ötekini ikna
ederek bir adım atabildim. Ne zaman özgür kalsam omuzlarına sarkan siyah
saçları, beyaz teni, kahverengi gözleri ve ismi düşer aklıma. Hayaller kurarım
onu arayıp bulduğuma dair. Onsuz geçen zamanı geri getirircesine ona
bağlanmayı… Ağaran güne ayıldığımda ne olur peki? Kafese tıktığı benim karşıma geçer,
güler. Bunca zaman sonra gençlik aşkımı nasıl bulacakmışım, bulsam beni
tanırmıymış, sahip olduğum her şeyi aptalca bir hayal için tehlikeye mi
atacakmışım. Ama benim de söz söyleme ve karar alma zamanlarım yok değil. İşte
o zamanlar bu zamanlardır. Üstadım benimle kadeh kaldırır mısınız? Özgür
zamanlara, aşka kadeh kaldıralım. Ölmeyen tüm aşklara... Teşekkür ederim bana
eşlik ettiğiniz için. Sizi temin ederim bu sefer farklı olacak. Bakın bu kâğıtta
ne yazıyor. “Geçmişe gömdüğüm aşkımı geç de olsa arayıp bulacağım. Bana engel
olma, bunu birlikte yapalım, inan sen de çok mutlu olacaksın.” Bakın burada yazan tarih bugünü gösteriyor.
Hatta saati de yazayım da daha gerçekçi olsun. Sizin de bu ana şahitlik
ettiğinizi yazabilir miyim? İzin verdiğiniz için teşekkür ederim. Azizim, size sorduğunda
lütfen ona, gençlik aşkımı arayıp bulmanın benim için ne kadar önemli olduğunu
söylemenizi istirham ediyorum efendim. Size minnettarım.
Efendim, size bir kadeh
ısmarlamama müsaade edin. Lütfen efendim beni bu zevkten mahrum etmeyin. Neden
bu samimi arzumu kabul etmekte bu kadar zorlandınız? Siz iyi bir insansınız.
Eğer işimi düşünerek, kılık kıyafetime bakarak, bana maddi külfet olmak
istemedi iseniz, bilmenizi isterim ki bayım ben göründüğümden çok daha
varlıklıyım. Dostluğumuzu sorgulamak istemem ama başınızı sallayış tarzınız ve
hele o gülüşünüz sanki bana inanmadığınızı gösteriyor. Benim servetim ne yazık ki
gün ışığı altında pervasızca sergilenebilecek bir servet değil, sadece benim
bilmem gerekiyor. İtirazınızı anlıyorum, benim yaşımda olan birinin serveti
göstere göstere harcamadıktan sonra, ne anlamı olabilir diyorsunuz. Ama bayım
siz de bilirsiniz bazı servetler gün ışığına kolay kolay çıkamaz. Ama şimdi
gece olduğuna göre size bir kadeh ısmarlamama izin verirsiniz herhalde. Bakın
sizi neşelendirdim. Servetimin kaynağını mı merak ettiniz? İlginizi çekti değil
mi? Şunu peşinen söylemeliyim ki benim servetimi kazanma yolum kopyalanamaz.
Keskin bir zekâ ve başkalarını çıldırtabilecek kadar sabır gerektirir.
Merakınızın iyice arttığını görüyorum. Üstadım belirtmeliyim ki öteki olsa tek
kelime etmezdi size. O ne dostluğa inanır ne arkadaşlığa. Dediğim gibi aşka
bile inanmaz. Efendim barmenin barı nasıl temizlediğine bakınız. Lekeleri bezle
ovuyor ve lekeler yok oluveriyor. Aslında yok olan bir şey yok sadece lekeyi
tüm satıha ince bir tabaka olarak sürüyor. Leke o kadar ince bir tabaka haline
geliyor ki orada olduğu halde görünmez oluyor.
İşte bizim sırrımız bu. Olabildiğince
küçük meblağların, büyük meblağların içine gizlemek. Küçüğü büyüğün içine
gizlemek. Ne çıkar bundan demeyin. Bunu yayarak milyonlarca faturaya
yansıtınca... Bakıyorum ilginizi çekti. Efendim ben şehrimize havagazı temin
eden şirketin muhasebecisiyim. Ben derken yanlış anlamayın ötekini
kastediyorum. Benim bu işlerle ne alakam olur? Faturalama algoritmasına küçük
bir satır ilavesiyle faturalara eklenen küsüratlar... İşte benim altın
yumurtlayan tavuğum. Gençlik aşkımı bulup gideceğim buralardan. Yıllardır
biriktiriyorum. Kalan hayatımı aşkımla beraber rahatça geçirmeme yetecek kadar
biriktirdim.
İsminizi söyler misiniz? Size
sorarsa eğer bu hayattan bıktığıma, artık mutlu olmak istediğime, mutlu
olabilmemin de gençlik aşkımı bulmama bağlı olduğuna şahitlik edip, onu her
şeyi geride bırakıp gitmeye ikna etmenizi rica ediyorum. İsminizi buraya
yazıyorum. Sizi bulmak isterse nerede bulabilir efendim? Şehir Polis Departmanı
Mali Suçlar Masası, evet yazdım.
Fahreddin FIRAT
Yorumlar
Yorum Gönder